7 Aralık 2014 Pazar

Hızlıca İngilizce Öğrenmek İçin 10 Önemli Bilgi

http://ataraxiatheatre.com/wp-content/uploads/2013/07/2013-08-01-english-lesson.png

1.    İngilizce öğrenme amacının belirlenmesi. Öğreneceğiniz dile ne kadar ve niçin ihtiyacınız olacak bunun belirlenmesi gerekir. Böyle olduğu takdirde anlamsız ve gereksiz yere gramer kurallarına boğulmayacak ve zamandan tasarruf edeceksiniz. Eğer filolog olmayacaksanız detaylı gramer kurallarını bilmenize gerek yok.

2.    Nasıl öğrendiğinizi öğrenmeniz gereklidir. Toptancı yaklaşımdan ziyade kendinize has bir dil öğrenme yönteminizi oluşturmanız gereklidir. Örneğin beyninizin sağ lobunu mu daha baskın kullanıyorsunuz yoksa sol lobunu mu?* Bu çalışmalarınıza etkinlik kalıcılık ve derinlik katmanız açısından çok önemlidir. Ülkemizde eğitim sisteminde genelde sol lob baskın eğitim yapılmaktadır. Oysa ki, kalıcılık için sağ lobun da devreye sokulması gerekir. Çünkü insan beyninin bir çalışma prensibi var; gerçekle sanalı birbirinden ayırt edemez. Mesela sinemada bir korku filmi izlediğinizde kalp atışları artar, kan basıncı yükselir v.s. oysa ki size yönelik bir tehdit yoktur. Ama beyin bunu gerçekmiş gibi algılıyor.
  
3.    İşte dil öğrenirken de beynin bu prensibinden bol bol faydalanmak gerekir. Örneğin örnek cümleleri bir seneryo dahilinde zihinde bol bol tekraralamak ve cümleleri kurduğunuzu zihinde yaşamanız çok önemlidir. Bu bir nevi İÇ KONUŞMA gibi düşünülebilir. Eğer İngilizce cümleler zihninizde canlanmıyorsa bilin ki o cümleleri dilinizden de çıkaramayacaksınız. Mesela ben mavi, sarı , beyaz dediğimde nasılsa zihninizde bunları çağrıştıran bir şeyler canlanıyorsa aynen öyle de İngilizce kalıpların zihninizde öyle canlanması gerekmektedir.

4.    Ne kadar çok kelime ezberlersem o kadar iyidir YANLIŞINDAN kurtulmanız gerekmektedir. Tabi eğer başta da söylediğim gibi bir filolog olmayacaksanız. Çünkü 10000 tane kelime bilseniz bile bu kelimeleri yan yana koyduğunuzda anlamlı bir bütünlük çıkmayacaktır.
  
5.    O zaman önemli olan kelime ezberlemek değil tamamen KALIPLARA** odaklanmak. Eğer kalıba değil de kelimeye odaklanırsanız, karşınızdaki kişinin cümlelerinden birkaç kelimeye odaklanacak fakat kişi o anda birkaç cümle kuruduğundan anlamı yakalayamayacaksınızdır. Ve zihninizde bir anlam bütünlüğü ortaya çıkmayacaktır.

6.    Telaffuzum çok kötü filmleri izlediğimde Amerikalılar İngilizler gibi telaffuz yapamadığımı görüyorum demeyeceksiniz. Çünkü siz ne bir Amerikalı ne de bir ingilizsiniz. Dolaysıyla da eğer o ülkelerde uzun yıllar yaşamayacaksanız asla onlar gibi telaffuz yapamazsınız. Siz bir Türk gibi İngilizce konuşacaksnız. Bir Hindistanlının Japonun telaffuzunu duysanız bizimkisi çok çok iyi. Dolaysıyla telaffuzu kafanıza takmayacaksınız. Telaffuz zamanla yeteri kadar oturacaktır.
 7.    İngilizce konuşmak öncelikle zihinde başlar. Düşünce ile başlar. Zihinsel olarak her fırsatta kendi kendinize bol bol konuşun. Geçin bir aynanın karşısında İngilizce cümleler kurun. Kendinizi sanki bir diyaloğun içindeymiş gibi hissedin. Saçmalamaktan korkmayın. Yanlış yapmaktan korkmayın. Unutmayın ki kendi ana dilimizi bile konuşurken hatalar yapabiliyoruz.

8.    İngilizce cümeleler kurarken kendi ana dilinizle çatışmaya girmeyin. Unutmayın ki o sizin ana diliniz şimdiye kadar duygu ve düşüncelerinizi bu dille aktardınız. İngilizce öğrenmek için TÜRKÇE DÜŞÜNMEYİ UNUTUN GİBİ BİR SAÇMALIĞI ZİHNİNİZDEN ÇIKARIN. İnsanın kendi ana dilinin kalıplarından çıkması vaki değildir. Beyinde bir sorun yoksa tabii.
  
9.    Tekrar yapmaktan bıkmayın usanmayın. Tekrar unutmanın önündeki en büyük engeldir. Ne demiş eskiler” Et tekrarür ahsen, velev kane yüz seksen” tekrar güzeldir yüz seksen kez olsa dahi. Bu davranışlarınıza -ki konuşmak ta bir davranıştı-r, otomotikleşme katacaktır.
  
10.Dil öğrenirken her anı değerlendirin. Çünkü ders çalışmak sadece masa başında olmaz. Örneğin ufak zaman aralarında bol bol zihinsel canlandırmalar yapıp dilinizle yapabildiğiniz kadar tekrar edin. Ve uunutmayın ki, dil öğrenirken savunma ruh hali ile değil, HÜCUM RUH HALİ ile hareket edin. Yani KALIPLARI olduğunca kullanın eyvah yanlış yaptım şöyle oldu, böyle oldu demeyin. Gerekirse kafa göz yara yara konuşun. İlerledikçe kendi stiliniz olacaktır zaten.  Bir cümleyi kurarken kelimenin İngilizcesi aklınıza gelmiyorsa Türkçesini koyun ve geçin. Aksi takdirde kelimeye takılıp kalacak ve konuşma hızınızı keseceksiniz. Oysa ki kelimeyi daha sonra sözlükten bakıp öğrenebilirsiniz.

4 Aralık 2014 Perşembe

DNA'yı uzaya gönderildi.

Hayatın uzaydan gelip gelmediği sorusundan yola çıkarak birçok soruyu yanıtlamaya çalışan bilim insanları, bu kapsamda ilginç bir deneye imza attı. Biyomoleküllerin ve tüm organizmaların uzayda hayatta kalıp kalamayacağını merak eden araştırmacılar, yüzeyine DNA yerleştirdikleri bir roketi uzaya gönderdi. DNA'nın hayatta kalmayı başarması, Dünya'daki yaşamın uzaydan mnı geldiği yoksa gezegenimizde mi oluştuğu sorusuna yeni bilgiler sunacak.

Uluslararası bir araştırma ekibinin gerçekleştirdiği deneyde, Brezilya'da üretilen VSB-30 iki aşamalı katı yakıt kullanan roket kullanıldı. Bilim insanları, 29 Mart 2011'de İsveç'in Kiruna kentindeki ESRANGE Uzay Merkezi'nde yapılan ateşmele öncesinde, roketin yüzeyine, talıma yükünü koruyan kısmın dışına ve aynı bölümün altına DNA yerleştirdi. Ateşleme toplam 780 saniye sürerken, roket 378 saniye yerçekimsiz ortamda kaldı.

Biri bakterilere karşı antibiyotik sağlayan, diğeri de spesifik bir proteinin şifreleme özelliğine sahip iki geni taşıyan roket, 268 kilometre irtifaya ulaştı ve 13 dakika sonra Dünya'ya döndü. Yüzeyindeki sıcaklık ortalama 1000 dereceye ulaşan roketin yüzeyi özel bir solüsyonla temizlendikten sonra, DNA'nın halen var olduğu görüldü.

DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDEN DAHA DAYANIKLI

PLOS ONE dergisinde 26 Kasım'da yayımlanan araştırmaya göre, antibiyotik özelliği sunan gen, bağışıklık sağladığı bakteriye nakledildiğinde bu özelliğini ortaya koymayı başardı. Yeşil floresan protein geni ise laboratuvar ortamında yetiştirilen insan hücrelerine aktarıldığında yeşil renk ortaya çıkardı.

Sonuçlar, DNA'nın düşünüldüğünden daha dayanıklı bir molekül olduğunu gösterirken, donanımlar üzerinden temzilenmesi için özel olarak steril edilmesi gerekildiğini ortaya koydu. Bilim insanları, roketlerin DNA deneyleri için kullanılması için ideal olduğuna dikkat çekerken, atmosfden çıkış ve giriş esnasında hayatta kalabilen DNA üzerinde yeni deneyler yapılacağını belirtti.

29 Kasım 2014 Cumartesi

Çok Terlemenin Sebepleri

Neden terleriz?

Normalde hemen herkes terler. Zaman zaman rahatsız etse de terin iki temel amacı vardır:
İlki, beden sıcaklığını belli bir derecede tutmaya yardım etmektir. Beden faaliyetlerimiz sırasında, hele de kaslarımızı fazlaca çalıştırıyorsak, bedenimizdeki yakıtları yakarken, bol miktarda ısı açığa çıkar. Vücudumuz kendisini en iyi çalışabildiği ısıda tutabilmek için, bu fazla ısıyı kaybetmeye çalışır. Bunun için kullandığı yollardan biri de, suyu buharlaştırarak ısıyı düşürmek yani terlemektir.
İkinci amaç, aslında –önemli olduğu halde- çok farkına varmadığımız, belki de günümüz dünyasında eskisi ölçüsünde önem taşımayan bir amaçtır. Bu, özellikle “foremon” denilen kimyasallar aracılığıyla, eş seçme kararını etkileyecek sinyaller göndermektir.

Ter bezleri

Belirttiğimiz iki farklı amaç için, iki farklı ter bezi çeşidi vardır: Beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ilki (ekrin) bezler, neredeyse tüm vücuda dağılmıştır. Yalnız dudaklar, dış kulak kanalı ve genital bölgenin bazı kısımlarında bulunmaz. Ama en yoğun bulunduğu yerler, avuç içi, ayak tabanı ve koltukaltıdır. Terden büyük ölçüde bu bezler sorumludur. Bu bezlerden salgılanan sıvının %99’u sudur; berrak ve kokusuzdur.
Daha çok eş seçme kararını etkileyen mesajlar gönderen ikinci (apokrin) bezler, daha çok koltuk altı, genital ve anal bölge ile meme uçlarında bulunur. Bunlar kıl köküne açılır. Bol protein ve yağ içerir, bu yüzden de daha kıvamlıdır. Bu bol besinli salgı, sıcak, nem ve yarı kapalı ortamın da katkılarıyla, mikroplar için ideal bir ortamdır. Mikropların ziyafeti, besin artıkları, mikropların atıkları ve ölüleriyle, pek de sevimli olmayan bir kokuya neden olur.
Mikrop üremesine ekrin bezlerin de etkisi vardır: Mikroplar ısı ve nemi sevdiklerinden, bu bezler hiç salgı yapmadıklarında, ortam mikroplar için sevimsizdir. Bir miktar salgı, ortamı nemlendirerek, mikroplara daha elverişli hale getirir. Ama salgının çok fazla olması, hem mikroplar, hem de besinleri fazlaca sulandırıp mikropların üremesini zorlaştırır. terleyen adam- aşırı terleme

Genel olarak terleme

Ter bezlerinin miktarı doğuştan belirlenir; sonradan değişmez. Sayıları 2-5 milyon kadardır. Ama faaliyet dereceleri hayat boyu değişim gösterebilir. Kadınlarda ter bezi sayısının daha fazla olmasına karşılık, erkeklerde bezler daha aktiftir. Bu yüzden erkekler sıcağı kadınlardan daha iyi yönetirler. Daha çok beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ekrin ter bezleri, doğuştan itibaren faalken, birincil işlevi cinsel sinyaller olan apokrin bezler ergenlikten sonra aktif hale gelir.
Bütün bunlardan sonra terlemenin son derece doğal ve bedeni koruyucu bir işlev olduğunu söyleyebiliriz. Ortam sıcaklığının fazlalığı, vücudun aşırı kalori harcadığı fiziksel aktiviteler sırasında daha çok terleyeceğimiz gibi; korku, heyecan, utanma, kızgınlık gibi bazı güçlü duygusal tetikleyiciler de terlemeyi kışkırtabilir.
Terlemenin daha özel bir şekli, tadı keskin, baharlı-biberli yiyecek ve içeceklerin neden olduğu terdir (güstatuar ter). Yiyecek-içeceğin alımından sonraki birkaç dakika içinde başlar. Bir tür refleks, özellikle üst dudak ve yanaklarda, damarların genişlemesine, kızarıklığa ve terlemeye yol açar.
Ne var ki, bazı kişiler, aynı koşullardaki ortalama birinden çok daha fazla terlemeye eğilimlidir. İlla rakamlandırmak gerekirse, koltukaltı teri için, giysinin 5 cm’den az ıslatılması normal; fazla ıslatılması “anormal” kabul edilebilir. Anormallik de, 5-10 cm için hafif, 10-20 cm için orta, 20 cm’den fazlası ciddi olarak nitelenebilir.

Aşırı terlemeye yatkınlık

Toplum ortalamasından çok fazla terleyenlerin, ailelerindeki diğer bireylerin de - %60-80 olasılıkla- daha fazla terledikleri gözlenir. Bunun kalıtsal olduğu düşünülür. Üstelik, aşırı terleme “baskın” (dominant) geçişli bir özelliktir. Muhtemelen kalıtsal özelliğin sergilenme derecesi (penetrasyon) düşük olduğundan, -kalıtsal geçişten beklenene göre- daha az sayıdaki kişide aşırı terleme gözlenir. Çeşitli araştırmalarda, toplumun yaklaşık %3 kadarının aşırı terlediği bildirilmiştir.
Aşırı terleyenlerin çoğunda sorun daha çocukken yada ergenlik döneminde başlar. En çok terleyen bölgeler, koltukaltı, avuç içleri ve ayak tabanıdır. Bazen sağla sol eşit olmasa da, genellikle terleme iki taraflıdır. Hangi bölgelerin daha fazla terleyeceği, kişiden kişiye de çok fark eder.
Yüz, göğüs ve sırttaki ter bezleri sıcaklıkla; avuç içi, ayak tabanı; kısmen de koltukaltı alın ve üst dudaktakiler duygusal nedenlerle daha fazla ter üretme eğilimindedir. Uyku sırasında duygularımız da uykuda olduğundan, duygusal kaynaklı terlemelerin uyku sırasında olması beklenmez.

Hastalığa bağlı terlemeler

Bazen aşırıya kaçsa da, doğal ve işlevsel olduğunu düşündüğümüz terlemelerin yanı sıra, hastalığa bağlı terlemeler de vardır. Bunların sayısı çok fazladır ve bu yazının konusu değildir. Ancak fikir vermek için bazılarını söyleyelim: En bilineni –grip, soğuk algınlığı, besin zehirlenmesi, zatürye, sıtma, verem, AİDS gibi- mikroplu hastalıklara bağlı ateş yükselmesidir. Menopoz, zehirli guatr (hipertiroidi) gibi çeşitli hormonal nedenler; lenfoma, lösemi gibi tümörler; romatoit artrit, sarkoidoz gibi bağ dokusu hastalıkları, çeşitli sinir sistemi hastalıkları, kalp krizi, çeşitli ilaçlar, bağımlıların bağımlılık yapıcıya erişemediği haller (yoksunluk sendromu), bazı zehirlenmeler diğer terleme örnekleridir. Bunlar tıbbî yardıma ihtiyaç gösteren terlemelerdir.

Terlemek tedavi edilmeli mi?

Her hangi bir hastalığa bağlı olmayan, “bünyesel” diyebileceğimiz aşırı terleme –her ne kadar bazı işlevlerimize hizmet de etse- genelde sevimsiz bulunur. Toplum içinde şıpır şıpır terlemek, giysilerin terle ıpıslak hale gelmesi, tokalaşırken muhatabın elinin terle yıkanması kimsenin isteyeceği şeyler değildir. Tutulanların ıslatılması, bazen meslekî açıdan da olumsuzluklar yaratabilir. Ter hem kendisi, hem de teri önlemede kullanılanlar nedeniyle, giysilerde de istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Sıcak ve nemin, mikropların üremesine yatkınlık yarattığını belirtmiştik. Bu yüzden kıl diplerinde, parmak aralarında, deri katlantı yerlerinde bakteri ve mantarlara bağlı hastalıklar gelişebilir.
Terin işlevsel yanıyla, oluşturacağı olumsuzlukları tartarak, tedavi kararı verilmelidir.

Terleme nasıl tedavi edilmeli?

Yukarıda sıraladığımız olumsuzluklar, aşırı terleyenleri, bununla baş etmek için arayışlara iter. Terleme derecesindeki, terleme yerlerindeki ve terleme nedenlerindeki farklılıklar nedeniyle, herkese bir örnek tavsiyede bulunmak mümkün değildir.
En başından tedavi konusunda “muhafazakâr” olmakta yarar olduğunu belirtmek gerekir. Ter bezi musluklarını tümüyle işlevsiz hale getirmek, ter bezlerinin yüklendiğini söylediğimiz işlevler açısından ciddi sıkıntılar yaratabilir. Keza, en başından, en radikal tedbirlere yönelmek de çok önerilmez. Daha hafif, daha kolay tedbirlerle başlayıp, cevap alınamaması halinde bir ileri tedbire başvurmak şeklinde aşamalı bir yaklaşım akıllıcadır.
Bu noktada vücudun ısı düzenlemesi ve cinsel sinyaller gönderme işlevlerinden kolayca vazgeçmeyeceğini; teri önleme konusunda alınan tedbirleri telafiye çalışacağını da belirtmek gerekir. Vücut devre dışı bırakılan bezlerin işlevlerini, diğer bezlerle kapatma yoluna gidebilmektedir. Bu nedenle en başında işe yarayan tedbirlerin zaman içinde eskisi kadar işe yaramadığı gözlemlenebilir.

Terleme için genel tedbirler

Terleme için ilk yapılabilecek şey, daha az terlemeye çalışmaktır. Bunun için de terlemenin altında yatan iki temel tetikleyiciye yönelik tedbirler alınabilir.
Bunlardan ilki, vücut sıcaklığının daha az yükselmesine yönelik çabalardır. Bu amaçla yapılabilecek önlemlerin başında, daha serin ortamlarda bulunmaya çalışmak veya ortamı daha serin hale getirmek gelir. Ortamın iyi havalandırılması da katkı sağlar.
Giysi ve çorapların ısı kaybı ve buharlaşmaya olanak veren maddelerden yapılmış olması hayli önemlidir. Genellikle önerilen, pamuklu giysilerdir. Giysilerin gevşek dokunmuş olması, güneş ışığını yansıtan açık renklerin tercih edilmesi de işe yarar. Mümkünse, ayakkabılar havalanabilir ve açık olmalıdır. Giysi ve ayakkabılar, günlük değiştirilmeli; ayakkabılar tercihen dönüşümlü giyilerek yeterince kurumalarına fırsat tanınmalıdır.
Fiziksel aktivite ve hareketlilik vücut sıcaklığını artıracağından, ter istenmiyorsa bundan kaçınılmalı; bu tür gereklilikler için olanak varsa planlama değişikliğine gidilmelidir.
Fazla kilolar terlemeyi kolaylaştırdığından, uzun dönemde alınabilecek bir başka tedbir, fazla kiloların verilmesidir. Yiyecek ve içeceklerin neden olduğu –güstatuar- ter, keskin tatlı, baharlı-biberli yiyeceklerden sakınılarak önlenebilir.
Sanılanın aksine alınan sıvının –özellikle suyun- azaltılması, terlemeyi azaltmaz. Tersine, sıvı alımı, beden ısısının korunmasına yardım eder.
Aşırı terlemeyi ikinci tetikleyici olan aşırı duygusal durumlarla ilgili olarak, gevşeme ve nefes teknikleri (yoga, meditasyon), felsefe terapi, rölaksasyon müzikleri önerilebilir. Terlemenin kişide yarattığı olumsuz ruh hali, terlemeyi daha da artırarak bir kısır döngüye neden olabildiğinden, olumsuz duygularla baş edebilme becerisi sanıldığından çok işe yarayabilir.

Antiperspiran ve Deodoranlar

Antiperspiran dediğimiz, teri azaltıcılar ilk elden kullanılabilir. Bunlar düşük doz metal tuzları (sıklıkla alüminyum) içerirler. %20’lik alüminyum klorid ve %6.25 alüminyum tetrahidroklorid en bilinenleridir. İçerdikleri metal tuzları, ter bezlerini mekanik olarak tıkayıp ter akışını engeller. Sürekli yenilenen cildin, günler içinde tıkaçları yerinden atması nedeniyle yeniden uygulanmaları gerekir. Ayrıca, ardışık kullanımların, ter bezlerini körelttiği kabul edilmektedir.
Antiperspiranlar, -özellikle koltukaltında- cildi tahriş edebildiklerinden, cilt kuruyken uygulanmaları önerilir. Bunun için ideal zaman, -terlemelerin en az olduğu uyku zamanından yararlanma adına- yatmadan öncedir. Ama iyice kurulayarak ve gerekirse saç kurutma makinası kullanarak uygulama da mümkündür. Bazı durumlarda, uygulamadan bir saat kadar önce antikolinerjik dediğimiz ilaçlarla kurutma konusunda tıbbî destek alınabilir. Uygulama sonrası –el için eldiven, koltukaltı için plastik film şeklinde- örtücülerin kullanılması, antiperspiranların daha derine nüfuz etmesine yardım edebilir. Gece uygulamanın ardından, artıklar sabah yıkanarak temizlenir. Alüminyum klorid artıkları, yemek sodasıyla da nötralize edilebilir.
Antiperspiranların kullanım aralığı ihtiyaca göre belirlenir. Etkilerini yaklaşık bir haftada göstereceklerinden, bu sürede veya en azından 3-5 gün art arda, günde bir kez uygulanır. Sonra ara, aşamalı bir şekilde açılır: Mesela önce haftada ikiye, sonra haftada bire düşülür. Çoğu durumda, -ilk yüklemenin ardından- haftada bir kez kullanım yetebilir.
Metal içermeyen antiperspiranlar da vardır. Ama daha az etkindirler. Alüminyumla ilgili tedirginlikleri olanlar için seçenek olabilir. %10 formaldehit en bilinenidir. Özellikle avuç içi ve ayak tabanında yeğlenir. Alerji ve deride renk değişikliği yapabilmektedir.
Günlük pratikte antiperspiranlar çokça kullanılmasına karşılık, ister antiperspiran, ister deodoran, her ikisi de “deodoran” olarak ifade edilmektedir. Gerçekte, yukarıda ayrıntılı anlattığımız gibi, teri azaltanlar “antiperspiran”, şu veya bu şekilde mikroplarla savaşan ve/veya kötü kokuyu parfümlerle bastıranlar “deodoran” olarak tanımlanır. Piyasadaki bazı deodoranlar antiperspiran da içermekte yada bazı antiperspiranlar parfümlerle desteklenmekte ama tümü “deodoran olarak” adlandırılmaktadır. Bu ürünler, mumsu çubuk (stik), bilyeli başlık (roll-on), aerosol gibi farklı şekillerde müşteriye sunulmaktadır.

Kötü kokunun önlenmesi

Yazımızın başında nasıl oluştuğunu anlattığımız kötü kokuların önlenmesinde, -deodoran gibi- başka alternatiflere rağmen vazgeçilmez ve “olmazsa olmaz” olan, günlük temizliktir. Genel vücut temizliği yapılamasa bile, koltukaltı ve genital bölge temizliği günlük yapılmalıdır. Temizlik sonrası iyi kurulama, bakteri ve mantar gibi mikropların üremesi olasılığını azaltmaya katkıda bulunabilir.
Kötü kokulara - soğan-sarımsak, baharat, pastırma, et, yumurta, kafein, baklagil gibi- yiyeceklerin de katkı sağlayabildiğini belirtelim. Yardan mı serden mi vazgeçeceğiniz, size kalmış…

Terlemeye yönelik ilaçlar

Terlemeye ilaçların katkısı sınırlıdır. Terlemeyi azaltmada en çok kullanılan ilaçlar “antikolinerjik” denen, sinir sistemine etkili ilaçlardır. Bunlar terlemeyi kısmen azaltmakla birlikte –ağız kuruluğu, göz kuruluğu, görme bulanıklığı, çarpıntı, kabızlık, idrar tutukluğu gibi- pek çok yan etkiye sahiptir. Aşırı duygusal nedenlerin önde olduğu terlemelerde beta blokör denen –adernalin ve benzeri maddelerin etkilerini azaltan- ilaçlarla, yatıştırıcı özelliğe sahip benzodiazepin denen ilaçlar fayda sağlayabilir.

İyontoforez

Terle mücadelede bir başka yöntem, ciltten iyonize maddelerin verilmesi, yani iyontoforezdir. Tipik örneği, musluk suyuyla dolu bir kaba 10-20 mA doğru akım verilmesidir. Bu amaçla evlerde kişilerin kendilerinin kullanabilecekleri ve kliniklerde denetim altında kullanılabilecek, çok da pahalı olmayan cihazlar üretilmiştir. Terlemeyi azaltmadaki başarısı %85 dolayındadır. Etkisini nasıl yaptığı bilinmemekle birlikte, ter bezlerinde geçici blokaja neden olduğu düşünülür.
Uygulamanın kolay ve güvenilir olduğu kabul edilmektedir. Metal implantı ve kalp pili olanlarla gebelerin kullanmaları önerilmez. Elektrot temasının daha iyi olduğu avuç içi ve ayak tabanında daha başarılıdır. Koltuk altı için özel aparat geliştirilmişse de daha az etkilidir. Etkinliği için uzun zamana ihtiyaç vardır. Uygulamaya günde 20-30 dakika ile başlanır. Etkinliğin ortaya çıktığı ilk 10-15 seansın ardından, tedavi sıklığı azaltılır. Daha sonra da istenen etkinin devamı için –hastasına göre- her bir veya iki haftada bir idame uygulaması gerekir. Ciltte kuruluk ve çatlamalara neden olabilir. Bu durumda nemlendiricilerden yararlanılabilir.

Botoksla terlemenin tedavisi

Son yıllarda terlemelerin botoksla önlenmesi popüler hale gelmiştir. Ter bezine terleme sinyalini ileten asetil kolin salgısı Botulinum toksin A (onabotulinumtoxinA: Botox veya abobotulinumtoxinA: Dysport) ile bloke edilebilmektedir. Başarısı -%90’lar civarında,- hayli yüksektir.
FDA yalnız koltukaltı için Botoksa onay vermiştir. Ama avuç içi ve daha az sayıda ayak tabanına yapılmış uygulamalar da bulunmakta; uygulayıcılar iyi sonuç aldıklarını ifade etmektedir.
İyot-nişasta gibi bazı testlerle terlemenin yoğun olduğu alanların belirlenmesi, daha etkili uygulama olanağı vermektedir. Uygulamanın tek seansta gerçekleştirilmesi; etkisinin kısa sürede ortaya çıkışı önemli avantajlardır. Buna karşılık etki süresi 5-6 ay gibi geçici bir süredir. Bazen botoksa karşı antikor gelişip, sonraki seanslarda etkinlik azalabilmektedir (Dressler D. Clinical presentation and management of antibody-induced failure of botulinum toxin therapy. Mov Disord 2004; 19 Suppl 8:S92. -Dressler D, Wohlfahrt K, Meyer-Rogge E, et al. Antibody-induced failure of botulinum toxin a therapy in cosmetic indications. Dermatol Surg 2010; 36 Suppl 4:2182.) Bir başka sıkıntı, uygulamanın ağrılı oluşudur. Ancak bu ağrı, buz paketleri, soğutucu spreyler (kriyoanaljezi) veya yerel etkili uyuşturucular (anestetikler) ile giderilebilir. Avuç içi uygulamalarında, 2-5. haftalarda elde tenar çıkıntı kasında geçici güçsüzlük görülebilmektedir.

Terlemeye cerrahi müdahaleler

Şu ana kadar saydıklarımızdan sonuç alınamayan yada çok ciddi olgularda cerrahi müdahale yapılabilir. Eski yıllarda ter bezleri bıçakla kazınarak çıkarılmaktaydı. Derin izler bırakabilen bu yöntem sonraki yıllarda yerini daha az hasar veren “emici kazıma” ya (sakşın küretaja) bırakmıştır.
Son yıllarda en çok başvurulan cerrahî yöntem, terleme sinyali veren sinirlerin kesilmesi (sempatektomi)’dir. Bu üst üye terlemelerinde göğüs (torasik), ayak tabanı terlemelerinde bel (lomber) düzeyinde sinir kesisiyle gerçekleştirilir. Olguların bir bölümünde, sık olmasa da, telafi edici aşırı terleme (kompansatuar hiperhidroz) gelişebilmektedir. Ancak bu sıkıntı da sinirin kesilmesi yerine kliplenmesi; yan etki veya böylesi bir telafi edici aşırı terleme gelişenlerde klibin kaldırılmasıyla aşılmaktadır.

25 Kasım 2014 Salı

Koltukaltı Terlemesini Engellemek

Koltuk altlarının gereğinden fazla terlemesi pek çok insan için rahatsız edici bir durum yaratmaktadır. Aşırı koltuk altı terlemesi gün içinde kullandığınız deodorantı bastırarak kötü kokuya neden olabilir. “Koltuk altı terlemesi nasıl engellenir” sorusunun cevabı olarakbotoks gibi profesyonel tedavilerdenbitkisel çözümlere kadar pek çok yöntem uzmanlar tarafından önerilmektedir. Önce doğal ve evde uygulayabileceklerinizi deneyebilir, bunlar aşırı terlemeye çözüm olmazsa profesyonel yöntemlere başvurabilirsiniz.
Koltuk altı terlemesi için botoks ve lazerli tedavi yöntemleri bulunmakla birlikte her günbir bardak adaçayı içmek bile sizin sorununuza bir çözüm olabilir. Güçlü formüllü ve özellikle terlemeyi engelleyici etkisi bulunan bir deodorant kullanmak kötü kokuyu, evden çıkmadan koltuk altına bir miktar pudra dökmek terin kıyafetinize geçmesini geciktirir.

Aşırı Koltuk Altı Terlemesi Nasıl Engellenir?

Terleme vücut sıcaklığının korunması ve toksinlerin vücuttan atılması için gereklidir. Toksinler vücuttan ter ve idrar yoluyla atılır. Terlemeyi azaltmak ve düzenli olarak tuvalete çıkabilmek için günde en az 8 bardak su içmelisiniz. Yeterli miktarda su alımı toksinlerin ter yerine önemli bir miktarının idrarla atılmasını sağlayacaktır.
Alkol toksin olduğu için aşırı terlemeyi tetiklemektedir. Bu yüzden özellikle sıcak yaz aylarında alkol tüketimini sınırlandırmalı veya hiç tüketmemelisiniz.
Koltuk altı terlemesi ile mücadele etmek için öncelikle aldığınız gıdalara dikkat etmelisiniz. Fazla baharatlı yemekleri, kahve ve kola gibi içecekleri, sindirimi zor gıdaları, rafine şekeri olabildiğince az tüketmelisiniz. Ayrıca sarımsak, soğan, pul ve acı biber vücut ısısını yükselttiği için terlemeyi artırır. Bol miktarda yeşil yapraklı sebze, tam buğday ürünleri ve mevsim meyvelerini beslenme listenize ekleyin. Bu tip beslenme terlemeyi azaltacağı gibi genel vücut sağlığı açısından da yararlıdır.
Kilo fazlası bulunan insanların daha fazla terlediği bilinmektedir. Fazla kilolar günlük işlerin yapılması sırasında vücudun daha fazla enerjiyle çalışmasına ve efor sarf etmesine, bu zorlanmada vücut sıcaklığının artmasına neden olmaktadır. Vücut fiziksel aktiviteler sırasında normal ısı dengesini sağlamak için ter bezlerine başvurur. Fazla kilolardan kurutulmaya başladıkça terlemenin de azaldığını fark edeceksiniz.
Giydiğiniz kıyafetlerin vücudun nefes alıp vermesine engel olması koltuk altı terlemesini arttırdığı gibi gözenekleri kapatan bu tip giysiler sağlığınıza zarar verebilir. Sentetik tekstil ürünleri vücut sıcaklığını yükselteceği için terlemenin artmasına neden olur. Ayrıca ter buharlaşamadığından kısa sürede vücut üzerinde ve kıyafette birikip, kuruyarak kötü kokuya neden olur. Kıyafetlerinizi, tişörtlerinizi vücudu tamamen saran modellerden değil biraz bol modellerden ve pamuklu kumaşlardan seçmelisiniz.
Stres yönetimi, aşırı terlemenin nedenlerinden olan kaygı, stres, sinirlilik halini kontrol altına almak için düzenli egzersiz yapmak, yoga ve meditasyon gibi rahatlatıcı aktivitelerde bulunmak, keyifli zaman geçirebileceğiniz hobiler edinmek terlemeyi azaltacaktır. Kafein içeren ve uyarıcı etkisi bulunan kahve, kola gibi içecekler bu gibi olumsuz duyguları tetiklediği için az tüketilmelidir.
Günlük olarak duş almak terlemeyi ve ter kokusunu engellemenin yanı sıra vücudun genel hijyeni açısından önemlidir. Koltuk altı kıllarını düzenli olarak almak gün içinde bu kıllar üzerinde kalan ve kuruyan terin neden olduğu kokunun önüne geçilmesini sağlar. Günlük duş ölü deri hücrelerini temizler ve kötü kokulara neden olan bakterilerden vücudu arındırır.

Koltuk Altı Terlemesini Engellemek İçin Diğer Yöntemler

Günlük olarak koltuk altınıza organik elma sirkesi sürerek koltuk altı terlemesini azaltabilirsiniz. Sirkeyi koltuk altınıza sürüp 5-10 dakika bekledikten sonra bol su ile durulayın ve deodorant kullanın.
Günde 1 bardak adaçayı terlemeyi azaltır.
Yatmadan koltuk altınıza limon sürmeniz gün içinde terlemeyi ve ter kokusunu azaltır. Sabah kalkınca koltuk altlarınızı ıslak bezle silip deodorant kullanın.
Duştan çıktıktan ve koltuk altlarınızı kuruladıktan sonra parmak uçlarıyla masaj yaparak bir miktar bebe yağı sürün. Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra deodorant kullanabilirsiniz.
Aşırı terleme sadece stres, fazla kilo gibi sorunlardan ortaya çıkmamaktadır. Bazı durumlarda vücudun yaşadığı daha ciddi bir sağlık sorununa karşı mücadelesi de aşırı terlemeye yol açabilir. Bu gibi durumlarda mutlaka bir doktora gitmeli ve aşırı terlemenin nedenini net olarak belirlemelisiniz.

Youtube Nedir, Ne İşe Yarar, Nasıl Çalışır?

YOUTUBE NEDİR NE İŞE YARAR ?
Youtube, dünyanın en büyük video  portalıdır. YouTube, bir video barındırma web sitesidir. 15 Şubat 2005'te 3 eski PayPal çalışanı tarafından kurulmuş ve Ekim 2006'da Google tarafından satın alınmıştır."Tube" kelimesi Cathode ray tube; Televizyon Tüpünden gelmiştir. Broadcast Yourself; Kendini Yayınla sloganı ile yola çıkmıştır.
Günlük ortalama 100 milyon video izleniyor. Ayda da ortalama 20 milyon ziyaretçi siteye giriyor. 1,65 Milyar Dolar ile Google’ a satıldıktan sonra gelişimini devam ettiren Youtube aynı zamanda bağımsız bir marka olarak varlığınıda sürdürmektedir.
  Çalışma sistemi
 YouTube video formatı olarak Flash Video Formatı (*.flv) kullanmaktadır. Web sitesinde istenen video klipler Flash Video olarak izlenebilmekte veya bilgisayara *.flv formatında dosya olarak indirilebilmektedir. Video klipleri izlemek için Adobe Flash plug-ini bilgisayarda kurulu olmalıdır. Eklenen video klipler YouTube tarafından otomatik olarak 320x240 Pixel'e küçültülerek Flash Video Format'a (.flv) dönüstürülmektedir.Mart 2008'de yüksek kalite olarak 480x360 piksel seçeneği eklenmiştir.
AVI, MPEG veya Quicktime vb. video formatına sahip videolar kullanıcı tarafından YouTube'a en fazla 1 GB kapasitesinde yüklenebilmektedir. YouTube platformunda kullanıcılar var olan video klipleri izleyebilmekte ayrıca istenildiğinde kendi video klibini YouTube'a  ekleyebilmektedir.
 Bu platformda yer alan kullanıcının geliştirdiği içerikler, kişisel amatör klipler, video klipler film, TV programları parçacıkları ve müzik videoları'ndan oluşmaktadır. Kullanıcılar tarafından YouTube'a günlük yaklaşık 65.000 adet yeni video klip eklenmekte ve 100 milyona yakın video klip izlenmektedir.Kullanım koşullarına uymayan video klipler kullanıcıların bildirimleri ile YouTube yetkilileri tarafından incelenerek silinmektedir.YouTube üyeleri izledikleri video klipleri degerlendirip not verebilmekte ayrıca izledikleri video klip hakkında yorum yazabilmektedir.

YouTube, Videolara HTML 5 özelliğini ekleyerek flash player'a gerek duyulmuyor. Bu özellik sadece IE9,Firefox 4+,Chrome ve Opera güncel sürümünde mevcuttur. Not:IE9,Windows XP'yi desteklememektedir.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Hayvandan İnsana Bulaşabilen Hastalıklara Dikkat


        Bugün için Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 250’ler civarında bir zoonoz hastalığın varlığından bahsedilmekle birlikte, değişik zamanlarda bu hastalıklara yenileri eklenerek bu sayı sürekli olarak artmakta ve dünya kamuoyu zoonoz karakterli önemli halk sağlığı problemleri ile karşı karşıya gelmektedir. Ülkemizde ise çoğu sığır,koyun ve kanatlılarda olmak üzere 40 civarında zoonoz hastalık mevcuttur.Yabani hayvanlar da bunların bulaşmasında rol oynarlar.
        Zoonoz hastalıklar,gerek sayılarının çokluğu ve gerekse yayılma alanlarının genişliği bakımından günümüzde insan sağlığını ciddi derecede tehdit etmektedirler.Örneğin; AB ülkelerinde görülen BSE (Deli Dana) , son yıllarda ülkemiz de dahil olmak üzere çok sayıda ülkede görülen Avian İnfluenza (Kuş Gribi),Swin influenza(Domuz Gribi) ve Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi hastalıkların bu ülkelerin insanlarında yarattığı endişe,zoonoz hastalıklarla mücadelenin önemini açıkça ortaya koymaktadır.Ayrıca hayvanların ölümüne ve verim düşüklüğüne de yol açarak ülke ekonomisine de zarar vermektedirler.         Zoonoz hastalıklar, halk sağlığı açısından önemli olmakla birlikte, çok basit birtakım korunma önlemlerinin uygulanması sonucunda bu hastalıklardan bir çoğunun da önüne geçilebilmesi mümkündür. Örneğin, etlerin çiğ veya az pişmiş olarak yenmemesi ile yukarıda belirtilen bir çok hastalığın; sütlerin çiğ veya az pişirilmiş olarak içilmeyip, iyice karıştırılarak kaynatılması veya pastörize edilerek içilmesi veya klâsik usuller yerine, gelişmiş teknolojik yöntemlerle elde edilen et, süt veya bunlara ait ürünlerin tüketilmesi önemli bazı halk sağlığı problemlerinin ortaya çıkmasına engel olacaktır.         Bunların yanı sıra, ilgililerin denetim hizmetlerini yeterli ve sürekli olarak yerine getirmesi, halkın ise yeterli bilgi ve bilince sahip olması gerekmektedir. Halk,çiftlikten sofraya kadar her aşamasında veteriner hekim kontrolünden geçmemiş olan hayvansal gıdaları ve damgasız etleri kesin olarak tüketmemeli, kaynağı belli olmayan sütleri veya sadece ucuzluğu nedeniyle bazı hayvansal ürünleri almamalıdır.          Ülkemizde  sıkça rastlanan bazı önemli zoonoz hastalıklar şunlardır: Kuduz, Kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Tuberkuloz (Verem), Bruselloz (Maltahumması),Şarbon (Anthrax) ,Salmonelloz, Kist Hidatik ve Tularemi’dir.         Bu hastalıkların zararlarını kısaca anlatacak olursak : KUDUZ : Bütun sıcak kanlı hayvanlarda ve insanlarda görülen öldürücü viral bir hastalıktır.Hastalık,kuduza yakalanmıs hayvanların özelliklede köpeklerin ısırmasıyla veya açık yaralara salyalarının temasıyla diğer hayvanlara ve insanlara bulaşır.İnsanlar kuduz şupheli hayvanla temas eder veya ısırılırsa,ısırık yeri bol sabunlu suyla yıkanarak en yakın sağlık kurulusuna mutlaka basvurulmalıdır. Belediye ekiplerine de haber verilmek sureti ile ısıran kopeğin müşahedeye alınması sağlanır.İhbarı mecburi hastalık olduğu icin Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine haber verilir.Koruyucu önlem olarak, kedi ve kopeklere yılda bir kez olmak üzere mutlaka kuduz aşısı yaptırmak gerekir.
 TUBERKULOZ (Verem) : Verem mikrobunun insan,sığır ve kanatlı tiplerinin insan ve evcil hayvanlarda oluşturduğu,kronik seyirli ve bulaşıcı olan bu hastalık;çesitli organ ve dokularda tüberkel adı verilen, kendine has bozukluklar oluşturur.Veremli hayvanların etlerini yemek,sütlerini içmek veya solunum yoluyla insanlara bulaşır.Hastalığın hayvanlardan bulaşmasını önlemek için; Veteriner Hekim kontrolünden geçmemiş etler ve iyi kaynatılmamış sokak sütleri tüketilmemelidir.3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’na göre ihbarı mecburi olup, bu hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.
 BRUSELLOZ (Malta humması) : Genellikle sığır ve koyunlarda görülen ve yavru atmaya neden olan bu hastalık, insanlara da kolayca bulaşır.İnsanda baş ağrısı,ateş ve halsizlikle kendini belli eder.Hastalık teşhis ve tedavi edilmediği takdirde çeşitli organlarda ciddi rahatsızlıklar,kısırlık ve sakatlıklar oluşturur.İyi kaynatılmamış sokak sütleri ve bu tip sütlerden elde edilen taze peynir,krema başlıca bulaşma kaynağıdırlar.
İhbarı mecburi olup,bu hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.
İhbarı mecburi olup,bu hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.İhbarı mecburi olup,bu hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.   ŞARBON (Anthrax) : Bütün dünyada sıkça görülen bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır.İnsanlara,hastalıklı hayvanlarla temas,enfekte olmus et,süt ve bu ürünlerin tüketilmesi ile bulaşır.Şarbon mikrobu derideki yaralardan girdiğinde çıbanlar (halk arasında kasap çıbanı denir),solunum yoluyla girdiğinde akciğer iltihabı ve ağız yoluyla girdiğinde ise bağırsak enfeksiyonlarına neden olur.Hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek icin etlerin ve diğer hayvansal besinlerin sağlık kontrollerinin yapılması ve hayvanların aşılanması gerekir.İhbarı mecburi olup,hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar itlaf edilir.
  SALMONELLOZ : Salmonella adı verilen bakterilerin yol açtığı, hayvansal besinlerle ve bunlardan yapılan bulaşık gıda ürünlerinin tüketilmesi ile insanlara gecen önemli bir zoonoz hastalıktır.İnsanlarda septisemik barsak enfeksiyonları,bulantı,kusma,karın ağrısı ve ishalle seyreder.Hastalıktan korunmak için sağlık kontrolünden geçmemiş hayvansal gıdalar tüketilmemeli ve besin hijyeni kurallarına dikkat edilmelidir.
 KiST HiDATiK : Hastalığın etkeni,köpeklerin ince barsağında yasayan ve şerit olarak isimlendirilen bir tür parazittir.Bu parazitlerin yumurtaları ile bulaşık yiyecek ve içecekleri alan çift tırnaklı hayvanlar ile insanların karaciğer, akciğer ve diğer organlarında değişik büyüklükte su keseleri meydana gelmektedir.Hastalıktan korunmak için köpeklere düzenli olarak antiparaziter ilaçlar verilmelidir.
 TULAREMİ : Tavşan ateşi olarak da tanımlanan tularemi, kemiricilerde de yaygın olup, keneler aracılığı ile insan ve çeşitli evcil hayvanlara bulaştırılan tehlikeli bir zoonozdur. Hastalığa yakalanmış evcil hayvanlardan veya av hayvanlarının etlerini yeterince pişirmeden tüketen kişilerde tularemi meydana gelebilir. Spontan tularemi de görülen hastalık belirtileri ve anatomik değişiklikler pseudotuberkulozdan farksızdır. Tularemi görülen yerlerde yapılacak ilk iş hayvanları kenelere karşı aşılamak ve kemiricilerle(fare vs.) etkin bir şekilde mücadeledir.
 TOXOPLASMOZ :  Toxoplasma gondii protozoonu tarafından oluşturulan, ve hamile bayanlarda düşüğe neden olabilen önemli zoonotik hastalıklardan birisidir. Hastalık her zaman belirti göstermeyebilir. Akut enfeksiyonu gebelerde ve bağışıklık sistemi baskı altında olan hastalarda önemli olmaktadır. Parazit yaşam döngüsünü son konak olarak kedilerde tamamlar. Son konakçıya gelene kadar arakonak olarak pek çok canlıyı kullanır. İnsana bulaşma bu devrede söz konusudur. İnsan parazitin kediye ulaşmak için kullandığı bir ara konaktır. Kediler hastalığın yayılmasında birincil derecede önemlidirler. Ancak unutulmaması gereken nokta hastalık insanlara sadece kedilerden bulaşmamaktadır. İyi yıkanmamış sebze,meyve gibi ürünlerin tüketilmesi, etkeni barındıran memeli hayvanların (inek,koyun,keçi,vs) etlerinin, pastörize olmamış süt veya yumurta tüketimi gibi yollarla da etkeni almak mümkündür. Insanlarda başlıca düşük, sinirsistemi ve göz hastalıkları (bölgesel retina nekrozu) gibi sonuçlar doğurabileceğinden kontrolü oldukça önemli bir hastalıktır. Korunmak için, kedinizin iç paraziter ilaçlarının düzenli olarak yapılması ve düzenli Veteriner hekim kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Ayrıca kendinizi korumak adına kedinizin tuvaletini temizlerken bir eldiven giymeniz ve çocuklarınızı tuvalet bölgesinden uzak tutmanız elzemdir.Eğer hamile iseniz, doktorunuzu kediniz olduğuna ya da kedilerle temasınız olduğuna dair bilgilendiriniz.
       Yukarıda belirtilen zoonoz hastalıklara,dünyada gündemde olan aşağıdaki hastalıkları da ekleyebiliriz.Bunları da belirtmek gerekirse;  DELİ DANA HASTALIĞI : İlk kez İngiltere’de ortaya çıkan sığır etinden insana bulaşan bir hastalıktır.Deli dana hastalığının başlıca nedeninin hayvancılığın bir sanayi haline geldiği Avrupa’da sığırların ot yerine etle beslenmesi olduğu sanılıyor. Avrupa ülkelerinde et ve süt hayvanları ucuz ve karlı olduğu gerekçesiyle, giderek artan biçimde, bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle besleniyor. Birçok bilim adamı doğal beslenme biçimine aykırı bu diyetin tehlikeli hayvan hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu düşünüyor.
BSE, Bovine Spongioforme Encephalopathie kelimelerinin kısaltılmasıdır. Türkçesi: Sığırların beyinlerinde süngerimsi biçimde dejeneratif değişiklerin oluşmasıyla belirgin hastalıktır. Hastalığa yakalanan sığırların hareketlerinde anormallik olduğu için, bu hastalığa halk arasında “deli dana” hastalığı adıyla söylenmiştir. İnsana bulaşan hastalığın adı Creutzfeldt-Jacob kısaca CJ olarak biliniyor.Hastalığın ilk belirtileri genellikle bulaşma tarihinden 4-6 yıl sonra görülüyor. İlk belirtiler, hayvanın temas sırasında çok korkması, dişlerini gıcırdatması ve saldırgan davranışlar göstermesi. Hastalığın ileri safhasında sığırlar, burunlarını ve böğürlerini anormal bir biçimde yalar, kulak hareketleri hızlanır, baş ve kulakların duruşu anormalleşir. Hayvanlar çok fazla titrer ve bacaklarını kontrol edemezler. Çok kaşındıkları için, genellikle kafa derileri yaralanmıştır. Sığırlar, hastalığın son safhasına doğru düşer ve felç olur. Hastalığın başladığı tarihten 2-3 ay sonra da ölürler.Deli dana hastalığı olan hayvanın etinden ve sütünden insana bulaşabiliyor. Kadavra beyinlerinden elde edilen ve kullanılan hormonlar, göz için yapılan kornea nakilleri, beyin cerrahisi ameliyatlarında kullanılan aletler hastalığın bulaşmasına neden olabiliyor. İnsandan insana bulaşma olasılığı azdır. Fakat nadirde olsa insandan insana bulaşma vakalarına rastlanmıştır.  BSE hastalığına en fazla Ingiltere’de yetiştirilen sıgırlarda ve orada üretilen yemlerde rastlandığı için, İngiltere’den ithal edilen koyun ve dana eti alınmamalıdır.** Bilim adamları, hastalıklı sığırlardan yapılan süt ürünlerinde ve et suyu tabletleri gibi ürünlerde çok az sayıda virüs bulunduğu için, hastalığın bu ürünlerden bulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde.** Beyin, dalak ve omurilik içeren ürünler ise çok tehlikeli. Sığır dokuları içeren kozmetik ürünlerinin de tehlikeli olmadığını belirten bilim adamları, her ihtimale karşı bitkisel maddelerden yapılan ürünlerin tercih edilmesini öneriyor. KUŞ GRİBİ : Kanatlı hayvanlarda (tavuk, kuş, hindi, su kuşları, ördekler, kaz gibi) ve bazen domuzlarda görülen ve son yıllarda kanatlılardan insanlara da bulaştığı bildirilen viral bir infeksiyon sonucu oluşmaktadır. Hasta hayvanlarda, üst solunum yolu ve sinir sistemine ilişkin belirtiler görülür.
Etkenin normalde insanlar için hastalık yapıcı özelliği yoktur. Ancak, yapısındaki mutasyonla oluşan bir takım değişikliklerle birlikte insanlarda da hastalık yapabilme özelliği kazanmaktadır. Hastalığın, insandan insana bulaştığına dair henüz önemli bir bilgi söz konusu değildir.Ancak, hastalık hasta veya hastalıktan ölmüş hayvanlara temas edilmesi, bu hayvanların göz yaşı, burun akıntısı, boğaz akıntısı veya dışkılarıyla temas edilmesi ya da bu hayvanlara ait çıkartılarla kirlenmiş yüzeylere temas edilmesiyle insana bulaşır. Ayrıca, hastalık etkeninin karıştığı havanın solunmasıyla da bulaşma olmaktadır.Gripte görülen klasik bulgular bu grupta da geçerlidir. Ateş, başağrısı, yaygın vücut ağrıları, boğaz ağrısı, öksürük en sık görülen belirtilerdir. Ayrıca, bu hastalarda diğer grip türlerine göre daha fazla ishal bildirilmiştir.Kanatlı hayvanlar arasında salgınlara sebep olan mevcut kuş gribi tipinin, sadece kanatlı hayvan yetiştiren ve bu hayvanlarla sıkı teması olan insanlara bulaşması söz konusu olabilmekte, bu alanlarla ilgisi olmayan diğer insanlar için bir riskten bahsedilmemektedir. ·         Hastalıktan şüphelenen tüm kanatlı havyan yetiştiricilerin acilen ilgili kurumlara (Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı...) bilgi vermesi gerekir!
·         Yetiştiricilerin yetkililerin hayvanları itlaf işlemlerini engel olmamaları ve uyarılara titizlikle uyması gerekmektedir.
·         Hastalığın tespit edildiği bölgelerde sıkı karantina tedbirleri alınmalı, bu bölgelerde hayvan ve hayvansal ürünlerin giriş çıkışları kontrol altında tutulmalıdır. Hayvan hareketleri kısıtlanmalıdır.
·         Hastalığın çıktığı işletmeler ve hayvan hareketlerinin olduğu bölgelerde etkili dezenfeksiyon uygulamaları yapılmalıdır. Yine hayvanlarla temasta bulunduğu düşünülen tüm alet, malzeme ve taşıma araçları da dezenfeksiyona tabi tutulmalıdır.
·         Kanatlı hayvan yetiştirilen kümeslerde çalışanlar eldiven, maske, gözlük takarak ve koruyucu elbise giyerek çalışmalıdır.
·         Başta kanatlı yetiştiriciliğinde çalışanlar olmak üzere, herkes ferdî hijyen kurallarına uymalı, eller sık sık bol su ve sabunla iyice yıkanmalıdır.
·         Kanatlı hayvan ürünleri pişirildikten sonra tüketilmelidir.
·         Hasta veya hastalıktan şüpheli veyahut da ölmüş hayvanlarla temastan kaçınılmalıdır.
·         Kuş gribinden ölen veya kuş gribi şüphesiyle itlaf edilen hayvanların gerek itlafı sırasında gerekse bunların bertaraf edilmeleri esnasında gerekli koruyucu önlemler (maske, eldiven, elbise, gözlük) alınmalıdır.
·         Kanatlı hayvanlara ait salyaya, burun akıntısına, boğaz akıntısına, dışkıya veya bunlarla kirlenen yüzeylere temastan kaçınılmalıdır.
·         Ölen kanatlı hayvanlar yakılarak veya derince açılan çukurlara üzerlerine sönmemiş kireç dökülmek suretiyle bertaraf edilmelidir.
·         Hastalığın görüldüğü bölgelere seyahat edilmesi halinde, kanatlı hayvan çiftliklerinden ve pazarlarından uzak durulmalıdır. Seyahat dönüşünde kişi kendisini 10 gün süreyle hastalık yönünden izlemeli, herhangi bir grip belirtisinin görülmesi halinde sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
·         Gıda işleme ünitelerinde ve evlerde genel temizlik ve hijyen kurallarına uyulmalı, gıdalar iyi pişirilmeli ve sebze-meyveler iyi yıkanmalıdır. Hayvansal gıdalar çiğ tüketilmemelidir.
   DOMUZ GRİBİ : Meksika'da ortaya çıkan ve şu ana kadar toplam 81 kişinin ölümüne neden olduğu sanılan, ABD'de de 10 kadar vakaya rastlanan domuz gribinin dünyaya yayılmasından endişe ediliyor.
Domuz gribi, normalde domuzlarda görülen A tipi grip virüsünün yol açtığı bir solunum hastalığı olarak biliniyor ve bu hastalık hızla yayılabiliyor.Domuz gribi domuzdan insana ve insandan insana bulaşabiliyor. Virüse karşı insanın doğal bağışıklığı bulunmuyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hastalığın kontrolden çıkmak üzere olan geniş çaplı salgın olabileceği uyarısında bulunuyor.Domuz etinin yenmesiyle domuz gribi virüsü bulaşmıyor. Virüs solunum yoluyla bulaşıyor.İnsanlardaki grip virüsü gibi, domuz gribi virüsü de domuzlarda sürekli değişim gösteriyor. Domuzların solunum yollarında domuz, insan ve kuş gribi virüslerine duyarlı alıcılar bulunuyor. Dolayısıyla domuzlar, virüslerin eş zamanlı bulaşması halinde yeni grip virüslerinin ortaya çıkma ihtimalini artırıyor.DSÖ'ye göre, Meksika'da ölümlere neden olan domuz gribi virüsü A/H1N1. Bu virüs insandan insana bulaşabiliyor. A/H1N1 virüsü, insan, domuz ve kuş gribi virüslerinin karışımından oluşuyor.Domuzlara yapılan aşı bulunuyor, ancak insan için henüz aşı yok.Korunmanın en etkili yolu hasta kişilerin izole edilmesi. Özellikle bulaşma ihtimalinin arttığı kapalı alanlara, ulaşım araçlarına, okullara alınmaması, evde istirahat ettirilmeleri. Ayrıca hasta kişilerin maskelerle ayrı odalarda izole edilmesi de faydalı bulunuyor. Riskli alanlarda ve salgın çıkan yerlerde yaşayanların maske takmaları faydalı olarak bulunuyor. Virüsün öksürme, hapşırma, yakın mesafeden konuşma gibi durumlarda hava yolu ile bulaştığının bilinmesi çok önemli ama en az bu durum kadar önemli olan ve çoğu kez atlanan bir nokta var: El temizliği. Salgın dönemlerinde özellikle elleri sık sık yıkamak, şüpheli temaslarda bu yıkamayı daha ciddi ve dikkatle yapmak önem kazanıyorBazı antiviral ilaçların (örneğin Tamiflu ve benzerlerinin) faydalı olabileceği belirtiliyor. Bununla birlikte doğrudan tedavi edebilecek herhangi bir ilaç söz konusu değil. Her grip olgusunda tamiflu veya benzerini kullanmak da gerekmiyor.

Sonbahar Depresyonunun Belirtileri ve Tedavisi


Sonbaharda insanların enerjileri yerlerde sürünebilmektedir. Yoğun iş yaşantısına, strese ve soğuk algınlığına karşı alınması gereken tedbirler bulunmaktadır. İşte, sonbahar sendromu ve kurtulma önerileri;
Sonbahar mevsiminde 2-3 aylık kürlerle vücuda enerji ve bağışıklık desteği sağlanması lazım. Her yaş için bağışıklığın desteklenmesi açısından beta-glukan taşıyan ürünlerin kullanılması gerekmektedir. 35 yaşından itibaren de Kore Ginseng köküözütünün kullanılması oldukça faydalıdır. Daha genç yaşta olanların vitamin destekleri almaları yeterli olacaktır. Bunlara ilavetenbitki çaylarının tüketilmesi de önerilmektedir. Tedbir amaçlı, özellikle kalabalık ortamlarda fazla vakit geçirenlerin günde 1-3 kez ıhlamur veya adaçayı tüketmelerinde fayda vardır. Gün içinde tıbbi nane yağı ile lavanta yağı karışımının koklanması, enerjinin yenilenmesi bakımından önemli katkı sağlamaktadır.
Sonbahar ve kış aylarında görülen depresyon durumlarının sebebi olarak azalan güneş ışığı gösterilmektedir. İnsanların bundan olumsuz etkilendikleri bilimsel bir gerçektir. Güneş ışığı, serotonin hormonunun öncülü olan melatonin hormonu az salgılandığı için, ortaya çıkan serotonin eksikliğinin depresyona yol açabildiği bilinmektedir.
Sonbahar sendromunun belirtileri: Bütün gün devam eden keyifsizlik, istek eksikliği, iştahsızlık, uykusuzluk, yorgunluk, konsantrasyon azalması, baş ağrısı, suçluluk hissetme, mide ve bağırsak sorunları, fiziksel memnuniyetsizlik ve daha önceden zevk alınan şeylerden tat alamama gibi belirtiler göstermektedir.
Anti-depresan ilaç kullanımı günümüzde oldukça yükseldi. Bir doktor tavsiyesi olmadan bu ilaçların kullanılmaması gerekiyor.Depresyon ile ilgili belirtiler 1 aya yakındır devam ediyorsa, ilaç kullanılmaya başlanması uygundur. Bunlar bağımlılık yapmayan ve uyuşturucu özelliği olmayan ilaçlardır. İlaç tedavisinin yanı sıra, sonbahar ve kış aylarında az görülen güneş ışığından mümkün olan en fazla oranda faydalanılması gerekmektedir. Rejim yapanların da ağır karbonhidratlı bir rejimden kaçınmaları gerekmektedir.

23 Kasım 2014 Pazar

Çekmece ya da Güvercin İlkesi


Bir sihirbaz sahnede yaptığı numarayla küçük dilinizi yutturabilir ama nasıl yaptığını öğrendiğinizde numaranın bütün havası kaybolur. Numaranın gerçekten sihirbazlık olmadığını anlarsınız! Bu bir düşkırıklığı yaratır. Onun için sihirbazlar numaralarını nasıl yaptıklarını açıklamazlar. Nedendir bilinmez insanoğlu sihirbazlığı bilime yeğler, sihirbazlığı daha eğlenceli bulur. Matematikte de ilk bakışta zor görünen bazı problemlerin çözümü çok basit olabilir, şaşırtıcı derecede basit bir matematiksel ilkeye dayanabilir. Matematikçilerin sırlarını paylaşmaması (en azından günümüzde) söz konusu olmadığından bu ilkelerden birini açıklayacağız: Çekmece ilkesi, namı diğer Güvercin Yuvası ilkesi. ilke gerçekten çok basit. Ama önce numaramızı yapalım:
Küçük Gauss babasıyla
ormanda gezerken sormuş:
− Bu ormanda yaprak sayısı aynı olan iki ağacın olması için herhangi bir koşul söyleyebilir misin?
Baba Gauss böyle bir koşul düşünemeyince yanıtı küçük Karl vermiş:
− Eğer ormandaki yapraklı ağaç sayısı, bu ormanın en çok yaprağı olan ağacın yaprak sayısından daha fazlaysa, en az iki ağacın yaprak sayısı aynıdır…
Bu öykü büyük bir olasılıkla uydurmadır. Ama küçük Gauss’un büyüdüğünde dünyanın gelmiş geçmiş en büyük matematikçisi olacağı gerçektir.
Gauss’un yanıtı karışık gibi görünebilir ilk bakışta. Ama çok kolay olduğunu şu açıklamayı okuyunca fark edeceksiniz: Güvercin beslediğinizi düşünelim, her akşam da güvercinler yuvalarına girsinler. Eğer güvercin sayısı güvercin yuvası sayısından fazlaysa, örneğin 4 yuva ve 5 güvercin varsa, en az bir yuvada birden fazla güvercin vardır.İlkeye Güvercin Yuvası adı verilmesinin nedeni bu açıklamadır.
Bu ilke değişik ama denk ifadelerle de verilebilir. Örneğin,
1. Belli sayıda güvercin aynı sayıda yuvaya yerleştirildiğinde yuvalardan birinin boş kalması için gerek ve yeter koşul, en az bir yuvada birden fazla güvercin olmasıdır.
2. Eğer belli sayıda güvercin belli sayıda yuvaya hiçbir yuvaya birden fazla güvercin koymadan yerleştirilebiliyorsa, o zaman güvercin sayısı yuva sayısından küçük veya eşittir.
3. İki sonlu küme arasında birebir eşleme olması için gerek ve yeter koşul, bu iki kümenin eleman sayısının eşit olmasıdır.
Ormana ve ağaçlara dönelim. Ne demişti Gauss? Ormandaki yapraklı ağaç sayısı en fazla yaprağı olan ağacın yaprak sayısından fazlaysa… Ormanda 5 ağaç olsun ve her ağaç en fazla 4 yapraklı olsun. İlk dört ağacın yaprak sayıları 1, 2, 3, 4 olarak farklı olabilir. Ama sona kalan ağacın yaprak sayısı bu sayılardan birine eşit olmak zorunda kalacaktır. Şimdi üç örnek problem ve bu problemlerin çözümlerini verelim.
Örnek 1.  Bir düzlemin bütün noktaları iki renkle boyanırsa, dört köşesi de aynı renkte olan bir dikdörtgen vardır.
Çözüm: Üç yatay ve dokuz dikey doğru çizelim. Üç nokta iki renge 23, yani 8 değişik şekilde boyanabileceğinden dikey doğruların en az ikisinin üç yatay doğru ile kesişimi aynı şekilde renklendirilmiş olmalıdır. Üç noktadan en az ikisi aynı renk olacağından aranan dikdörtgeni buluruz.
Örnek 2. Kenar uzunluğu 2 olan bir eşkenar üçgenin içinde alınan beş noktadan en az ikisi arasındaki uzaklığın 1’den küçük veya eşit olduğunu gösteriniz.
Çözüm: Üçgenin üç kenarının orta noktalarını birleştirelim. Böylece üçgeni kenar uzunlukları 1 olan dört eşkenar üçgene ayırmış oluruz. Bu üçgenin içinde beş nokta alırsak en az ikisini aynı küçük üçgenden almak zorunda kalırız. Ve kanıtımız tamamlanmış olur.
Örnek 3:  f(x), katsayıları tamsayı olan bir polinom olsun. Eğer f(x) = 2 eşitliğini sağlayan üç tamsayı varsa, f(x) = 3 eşitliğini sağlayan bir tamsayı olmadığını kanıtlayın.
Çözüm: Önce, p ve q sayıları ne olursa olsun, p − q sayısının f(p) − f(q)’yü böldüğünü gözlemleyin  Şimdi f(a) = f(b) = f(c) = 2 ve f(d) = 3 olsun. Bu durumda,
(d − a) | (f(d) − f(a)) = 3 − 2 = 1
(d − b) | (f(d) − f(b)) = 3 − 2 = 1
(d − c) | (f(d) − f(c)) = 3 − 2 = 1
olduğundan, d − a, d – b ve d – c sayıları ya 1’e ya da −1’e eşit olmalıdır. Güvercin yuvası ilkesine göre bu üç sayıdan en az ikisi birbirine eşit olmalı. Bundan da a, b ve c sayılarından en az ikisinin eşit olması gerektiği çıkar. Böylece kanıtımız tamamlanmıştır.
Bunlarda sizin çözmeniz için:

1. n + 1 tamsayı arasında, farkları n’ye tam olarak bölünen en az iki sayı vardır.
2. Bir düzlem üzerindeki 25 noktanın herhangi üçü arasındaki minimum uzaklık 1’ az olsun Bu noktaların en az 13’ün içinde  alan 1 yarıçaplı bir çemberin var olduğunu gösteriniz.
3. n ve k pozitif iki tamsayı olsun. n’nin k ile bölündüğünde aynı kalanı veren en az iki kuvveti olduğunu gösteriniz.
4. 7’nin 0001 ile biten bir kuvveti olduğunu gösteriniz.
5. Yarıçapı 1 olan bir çemberin içinde alınan 6 noktadan en az ikisi arasındaki uzaklığın 1’den küçük veya eşit olacağını gösteriniz.
6. Otuz günde her gün en az bir hap içmek koşuluyla 45 hap içen bir hastanın, içtiği hap sayısının toplam 14 olduğu ardışık bir günler dizisi olduğunu gösteriniz.

Birkaç Sihirbazlık..

Yöntemin gücünü daha iyi göstermek için birbaşka teorem kanıtlayalım. Buram buram sihirbazlık kokan bir teorem… 1’le 50 arasından herhangi on sayı seçin. şimdi çok iddialı bir şey söyleyeceğiz: Bu on sayı arasından, toplamları birbirine eşit olan iki tane beş sayılık küme bulabilirsiniz. Örneğin, diyelim,
{2, 5, 24, 26, 27, 30, 33, 34, 42, 50}
sayılarını seçtiniz. Aşağıdaki beş öğeli altkümelere bakalım:
{2, 24, 27, 33, 42} ve {5, 26, 30, 33, 34}.
Bu iki kümenin sayılarının toplamları birbirine eşittir. inanmazsanız toplayın. isterseniz başka on sayı seçin. Biraz denerseniz – ne sihirdir ne keramet – seçtiğiniz on sayı arasından, toplamları eşit olan iki tane beş elemanlı küme bulabilirsiniz. Bu savı kanıtlayalım. A, on sayılık kümemiz olsun. A’nın kaç tane beş öğeli altkümesi vardır?
C(10,5)=252

tane vardır. Bu sayıyı aklımızda tutalım, birazdan 
gerekecek. Her beş öğelik altkümenin sayılarının
toplamı en az  1 + 2 + 3 + 4 + 5 = 15 olabilir, en çok da 46 + 47 + 48 + 49 + 50 = 240.
 Toplamların 15’le 240 arasında değiştiğini bulduk.
15’le 240 arasında 240 – 15 + 1 = 226 sayı vardır.
Bu sayı da önemli olacak, aklımızda tutalım. Demek ki, 252 tane beş öğelik altkümenin sayılarının toplamı vermeli  Teorimiz kanıtlanmıştır.

Sınavda Dikkat Dağılmasını Engellemek


SINAVDA DİKKAT HATALARINI AZALTACAK 5 ÖNERİ
LYS için geriye sayım başladı. Bir milyona yakın üniversite adayı ve aileleri heyecan içinde. Üniversite, pek çok gencin geleceğini belirleyecek. Dolayısıyla bu önemli sınav öncesi pek çok öğrenci ve ailesi stres altında. Ama stres kontrolü, sınav başarısı için çok önemli. Acıbadem International Hastanesi Psikoloğu Ferahim Yeşilyurt, üniversite adayları için stres kontrolünden soru çözüm şekline kadar sınavda hata yapmalarını azaltacak önerilerde bulundu.
Sınava girmek demek hem bilgilerimizin sınanması, hem hayatımıza yön vermesi hem de psikolojik bir savaşta nasıl davranacağımızın ölçülmesi anlamına geliyor. Bu nedenle de sınavlardan önce teknik olarak iyi hazırlık yapmak kadar ruhsal olarak da stresten, kaygıdan uzak durmak önem taşıyor.
Acıbadem International Hastanesi Psikoloğu Ferahim Yeşilyurt, öğrencilerin sınavda dikkatini sürekli ayakta tutmasının çok önemli olduğunu vurgulayarak, "Bir öğrencinin dikkati bir ders Saatinde ortalama olarak 5 ile 50Dakika içinde dağılıyor. Bu dağılma öğrenciden öğrenciye değiştiği gibi aynı zamanda öğrenilmek istenen konuya göre de değişiklik gösteriyor. Öğrenciler dikkat hataları yapmazlarsa başarı oranları artıyor" diyor.
Sınavda odaklanmak başarıyı getiriyor
İnsan hayatında sınavlar sadece bilginin sınandığı değil, heyecan ve kaygıyla başarılı bir şekilde baş etmenin de sınandığı tecrübeler. Bu nedenle sınav öncesindeki hazırlık kadar, sınav sırasında da dikkat edilmesi gereken noktalar var. Psikolog Ferahim Yeşilyurt, sınav sırasında duyulan heyecan ve kaygı gibi olumsuz duygulara karşı alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor:
  • Sınav esnasında vücudunuzda heyecan belirtileri hissederseniz bu belirtilerin sınavın başlarında normalolduğunu düşünün. Bu hafif heyecanın sizin sınava daha iyi konsantre olmanıza katkıda bulunacağını aklınızdan çıkarmayın.
  • Yanınızdaki kişilerin kaçıncı soruda oldukları ile ilgilenmeyin. Önemli olan sizin soruları nasıl çözdüğünüzdür. Onlar soruları atlayarak da yapıyor olabilirler.
  • Geçen zamanla ilgilenmek yerine kendinizi sınav sorularına odaklamaya çalışın.
  • Çok gerginleştiğinizi fark ederseniz birkaç nefes egzersizi yapmakta fayda var. Burnunuzdan derin nefes alıp, yavaşça ağzınızdan verebilirsiniz.
  • Sınavdan süre bitiminden önce çıkmayın. Size ayrılan süreyi son saniyesine kadar değerlendirin. Süreniz kaldığı takdirde yanıtlarınızı kontrol edin.
  • Uzun paragraf sorularından çekinmeyin. Paragraf çok uzun ya da yapamam diye önyargılı yaklaşmayın. Bu soruları önce soru bölümünden başlayarak okuyun. Yani önce soru bölümünü okuyun sonra bu bakış açısıyla paragrafı okuyun. Paragraf ne kadar büyük olursa soru o kadar kolay olacaktır.
Soru ayırmayın, çok iyi okuyun!
Ferahim Yeşilyurt, sınav boyunca öğrencilere dikkat hatalarını azaltmak için 5 öneride bulunuyor:
  • Sınava girdiğinizde hangi alanlardaki testleri hangi sırayla çözeceğinizi belirleyin.
  • Farklı soru tiplerinden soru çözün.
  • Sınavlarda zor soru kolay soru ayrımı yapmayın. Kolay sorular en sık dikkat hatası yapılan sorulardır.
  • Her öğrencinin dikkatinin zaman zaman dağıldığını unutmayın. Sınavda dikkatinizin dağıldığını hissettiğinizde 30 saniyelik kısa molalar verin.
Çocuklarınıza sert davranmayın
Her ailenin çocuğuna karşı tutumu birbirinden farklı. Nasıl ki hepimiz farklı kişiliklere sahipsek, her öğrencinin başarısına ya da başarısızlığına karşı anne ve babasının tepkisi de farklılık gösterebiliyor. Kimi daha hoşgörülü karşılarken, kimi sınav bitmesine rağmen sürekli sınavın gerilimini çocuğuna hissettirmeye devam ediyor.
Psikolog Ferahim Yeşilyurt, sınav öncesinde olduğu kadar sınav sonrasında da ailelerin desteğinin çok önemli olduğunu vurgulayarak, anne ve babalara şu önerilerde bulunuyor:
"Çocuğunuzun geleceği konusundaki endişeleriniz çocuğunuza yansır. Bu nedenle öncelikle bu endişeleri çocuğunuza yansıtmamaya çalışın. Beklentilerinizde gerçekçi olmaya özen gösterin. Bu zor dönemde onlara karşı anlayışlı ve destekleyici davranın."