29 Kasım 2014 Cumartesi

Çok Terlemenin Sebepleri

Neden terleriz?

Normalde hemen herkes terler. Zaman zaman rahatsız etse de terin iki temel amacı vardır:
İlki, beden sıcaklığını belli bir derecede tutmaya yardım etmektir. Beden faaliyetlerimiz sırasında, hele de kaslarımızı fazlaca çalıştırıyorsak, bedenimizdeki yakıtları yakarken, bol miktarda ısı açığa çıkar. Vücudumuz kendisini en iyi çalışabildiği ısıda tutabilmek için, bu fazla ısıyı kaybetmeye çalışır. Bunun için kullandığı yollardan biri de, suyu buharlaştırarak ısıyı düşürmek yani terlemektir.
İkinci amaç, aslında –önemli olduğu halde- çok farkına varmadığımız, belki de günümüz dünyasında eskisi ölçüsünde önem taşımayan bir amaçtır. Bu, özellikle “foremon” denilen kimyasallar aracılığıyla, eş seçme kararını etkileyecek sinyaller göndermektir.

Ter bezleri

Belirttiğimiz iki farklı amaç için, iki farklı ter bezi çeşidi vardır: Beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ilki (ekrin) bezler, neredeyse tüm vücuda dağılmıştır. Yalnız dudaklar, dış kulak kanalı ve genital bölgenin bazı kısımlarında bulunmaz. Ama en yoğun bulunduğu yerler, avuç içi, ayak tabanı ve koltukaltıdır. Terden büyük ölçüde bu bezler sorumludur. Bu bezlerden salgılanan sıvının %99’u sudur; berrak ve kokusuzdur.
Daha çok eş seçme kararını etkileyen mesajlar gönderen ikinci (apokrin) bezler, daha çok koltuk altı, genital ve anal bölge ile meme uçlarında bulunur. Bunlar kıl köküne açılır. Bol protein ve yağ içerir, bu yüzden de daha kıvamlıdır. Bu bol besinli salgı, sıcak, nem ve yarı kapalı ortamın da katkılarıyla, mikroplar için ideal bir ortamdır. Mikropların ziyafeti, besin artıkları, mikropların atıkları ve ölüleriyle, pek de sevimli olmayan bir kokuya neden olur.
Mikrop üremesine ekrin bezlerin de etkisi vardır: Mikroplar ısı ve nemi sevdiklerinden, bu bezler hiç salgı yapmadıklarında, ortam mikroplar için sevimsizdir. Bir miktar salgı, ortamı nemlendirerek, mikroplara daha elverişli hale getirir. Ama salgının çok fazla olması, hem mikroplar, hem de besinleri fazlaca sulandırıp mikropların üremesini zorlaştırır. terleyen adam- aşırı terleme

Genel olarak terleme

Ter bezlerinin miktarı doğuştan belirlenir; sonradan değişmez. Sayıları 2-5 milyon kadardır. Ama faaliyet dereceleri hayat boyu değişim gösterebilir. Kadınlarda ter bezi sayısının daha fazla olmasına karşılık, erkeklerde bezler daha aktiftir. Bu yüzden erkekler sıcağı kadınlardan daha iyi yönetirler. Daha çok beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ekrin ter bezleri, doğuştan itibaren faalken, birincil işlevi cinsel sinyaller olan apokrin bezler ergenlikten sonra aktif hale gelir.
Bütün bunlardan sonra terlemenin son derece doğal ve bedeni koruyucu bir işlev olduğunu söyleyebiliriz. Ortam sıcaklığının fazlalığı, vücudun aşırı kalori harcadığı fiziksel aktiviteler sırasında daha çok terleyeceğimiz gibi; korku, heyecan, utanma, kızgınlık gibi bazı güçlü duygusal tetikleyiciler de terlemeyi kışkırtabilir.
Terlemenin daha özel bir şekli, tadı keskin, baharlı-biberli yiyecek ve içeceklerin neden olduğu terdir (güstatuar ter). Yiyecek-içeceğin alımından sonraki birkaç dakika içinde başlar. Bir tür refleks, özellikle üst dudak ve yanaklarda, damarların genişlemesine, kızarıklığa ve terlemeye yol açar.
Ne var ki, bazı kişiler, aynı koşullardaki ortalama birinden çok daha fazla terlemeye eğilimlidir. İlla rakamlandırmak gerekirse, koltukaltı teri için, giysinin 5 cm’den az ıslatılması normal; fazla ıslatılması “anormal” kabul edilebilir. Anormallik de, 5-10 cm için hafif, 10-20 cm için orta, 20 cm’den fazlası ciddi olarak nitelenebilir.

Aşırı terlemeye yatkınlık

Toplum ortalamasından çok fazla terleyenlerin, ailelerindeki diğer bireylerin de - %60-80 olasılıkla- daha fazla terledikleri gözlenir. Bunun kalıtsal olduğu düşünülür. Üstelik, aşırı terleme “baskın” (dominant) geçişli bir özelliktir. Muhtemelen kalıtsal özelliğin sergilenme derecesi (penetrasyon) düşük olduğundan, -kalıtsal geçişten beklenene göre- daha az sayıdaki kişide aşırı terleme gözlenir. Çeşitli araştırmalarda, toplumun yaklaşık %3 kadarının aşırı terlediği bildirilmiştir.
Aşırı terleyenlerin çoğunda sorun daha çocukken yada ergenlik döneminde başlar. En çok terleyen bölgeler, koltukaltı, avuç içleri ve ayak tabanıdır. Bazen sağla sol eşit olmasa da, genellikle terleme iki taraflıdır. Hangi bölgelerin daha fazla terleyeceği, kişiden kişiye de çok fark eder.
Yüz, göğüs ve sırttaki ter bezleri sıcaklıkla; avuç içi, ayak tabanı; kısmen de koltukaltı alın ve üst dudaktakiler duygusal nedenlerle daha fazla ter üretme eğilimindedir. Uyku sırasında duygularımız da uykuda olduğundan, duygusal kaynaklı terlemelerin uyku sırasında olması beklenmez.

Hastalığa bağlı terlemeler

Bazen aşırıya kaçsa da, doğal ve işlevsel olduğunu düşündüğümüz terlemelerin yanı sıra, hastalığa bağlı terlemeler de vardır. Bunların sayısı çok fazladır ve bu yazının konusu değildir. Ancak fikir vermek için bazılarını söyleyelim: En bilineni –grip, soğuk algınlığı, besin zehirlenmesi, zatürye, sıtma, verem, AİDS gibi- mikroplu hastalıklara bağlı ateş yükselmesidir. Menopoz, zehirli guatr (hipertiroidi) gibi çeşitli hormonal nedenler; lenfoma, lösemi gibi tümörler; romatoit artrit, sarkoidoz gibi bağ dokusu hastalıkları, çeşitli sinir sistemi hastalıkları, kalp krizi, çeşitli ilaçlar, bağımlıların bağımlılık yapıcıya erişemediği haller (yoksunluk sendromu), bazı zehirlenmeler diğer terleme örnekleridir. Bunlar tıbbî yardıma ihtiyaç gösteren terlemelerdir.

Terlemek tedavi edilmeli mi?

Her hangi bir hastalığa bağlı olmayan, “bünyesel” diyebileceğimiz aşırı terleme –her ne kadar bazı işlevlerimize hizmet de etse- genelde sevimsiz bulunur. Toplum içinde şıpır şıpır terlemek, giysilerin terle ıpıslak hale gelmesi, tokalaşırken muhatabın elinin terle yıkanması kimsenin isteyeceği şeyler değildir. Tutulanların ıslatılması, bazen meslekî açıdan da olumsuzluklar yaratabilir. Ter hem kendisi, hem de teri önlemede kullanılanlar nedeniyle, giysilerde de istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Sıcak ve nemin, mikropların üremesine yatkınlık yarattığını belirtmiştik. Bu yüzden kıl diplerinde, parmak aralarında, deri katlantı yerlerinde bakteri ve mantarlara bağlı hastalıklar gelişebilir.
Terin işlevsel yanıyla, oluşturacağı olumsuzlukları tartarak, tedavi kararı verilmelidir.

Terleme nasıl tedavi edilmeli?

Yukarıda sıraladığımız olumsuzluklar, aşırı terleyenleri, bununla baş etmek için arayışlara iter. Terleme derecesindeki, terleme yerlerindeki ve terleme nedenlerindeki farklılıklar nedeniyle, herkese bir örnek tavsiyede bulunmak mümkün değildir.
En başından tedavi konusunda “muhafazakâr” olmakta yarar olduğunu belirtmek gerekir. Ter bezi musluklarını tümüyle işlevsiz hale getirmek, ter bezlerinin yüklendiğini söylediğimiz işlevler açısından ciddi sıkıntılar yaratabilir. Keza, en başından, en radikal tedbirlere yönelmek de çok önerilmez. Daha hafif, daha kolay tedbirlerle başlayıp, cevap alınamaması halinde bir ileri tedbire başvurmak şeklinde aşamalı bir yaklaşım akıllıcadır.
Bu noktada vücudun ısı düzenlemesi ve cinsel sinyaller gönderme işlevlerinden kolayca vazgeçmeyeceğini; teri önleme konusunda alınan tedbirleri telafiye çalışacağını da belirtmek gerekir. Vücut devre dışı bırakılan bezlerin işlevlerini, diğer bezlerle kapatma yoluna gidebilmektedir. Bu nedenle en başında işe yarayan tedbirlerin zaman içinde eskisi kadar işe yaramadığı gözlemlenebilir.

Terleme için genel tedbirler

Terleme için ilk yapılabilecek şey, daha az terlemeye çalışmaktır. Bunun için de terlemenin altında yatan iki temel tetikleyiciye yönelik tedbirler alınabilir.
Bunlardan ilki, vücut sıcaklığının daha az yükselmesine yönelik çabalardır. Bu amaçla yapılabilecek önlemlerin başında, daha serin ortamlarda bulunmaya çalışmak veya ortamı daha serin hale getirmek gelir. Ortamın iyi havalandırılması da katkı sağlar.
Giysi ve çorapların ısı kaybı ve buharlaşmaya olanak veren maddelerden yapılmış olması hayli önemlidir. Genellikle önerilen, pamuklu giysilerdir. Giysilerin gevşek dokunmuş olması, güneş ışığını yansıtan açık renklerin tercih edilmesi de işe yarar. Mümkünse, ayakkabılar havalanabilir ve açık olmalıdır. Giysi ve ayakkabılar, günlük değiştirilmeli; ayakkabılar tercihen dönüşümlü giyilerek yeterince kurumalarına fırsat tanınmalıdır.
Fiziksel aktivite ve hareketlilik vücut sıcaklığını artıracağından, ter istenmiyorsa bundan kaçınılmalı; bu tür gereklilikler için olanak varsa planlama değişikliğine gidilmelidir.
Fazla kilolar terlemeyi kolaylaştırdığından, uzun dönemde alınabilecek bir başka tedbir, fazla kiloların verilmesidir. Yiyecek ve içeceklerin neden olduğu –güstatuar- ter, keskin tatlı, baharlı-biberli yiyeceklerden sakınılarak önlenebilir.
Sanılanın aksine alınan sıvının –özellikle suyun- azaltılması, terlemeyi azaltmaz. Tersine, sıvı alımı, beden ısısının korunmasına yardım eder.
Aşırı terlemeyi ikinci tetikleyici olan aşırı duygusal durumlarla ilgili olarak, gevşeme ve nefes teknikleri (yoga, meditasyon), felsefe terapi, rölaksasyon müzikleri önerilebilir. Terlemenin kişide yarattığı olumsuz ruh hali, terlemeyi daha da artırarak bir kısır döngüye neden olabildiğinden, olumsuz duygularla baş edebilme becerisi sanıldığından çok işe yarayabilir.

Antiperspiran ve Deodoranlar

Antiperspiran dediğimiz, teri azaltıcılar ilk elden kullanılabilir. Bunlar düşük doz metal tuzları (sıklıkla alüminyum) içerirler. %20’lik alüminyum klorid ve %6.25 alüminyum tetrahidroklorid en bilinenleridir. İçerdikleri metal tuzları, ter bezlerini mekanik olarak tıkayıp ter akışını engeller. Sürekli yenilenen cildin, günler içinde tıkaçları yerinden atması nedeniyle yeniden uygulanmaları gerekir. Ayrıca, ardışık kullanımların, ter bezlerini körelttiği kabul edilmektedir.
Antiperspiranlar, -özellikle koltukaltında- cildi tahriş edebildiklerinden, cilt kuruyken uygulanmaları önerilir. Bunun için ideal zaman, -terlemelerin en az olduğu uyku zamanından yararlanma adına- yatmadan öncedir. Ama iyice kurulayarak ve gerekirse saç kurutma makinası kullanarak uygulama da mümkündür. Bazı durumlarda, uygulamadan bir saat kadar önce antikolinerjik dediğimiz ilaçlarla kurutma konusunda tıbbî destek alınabilir. Uygulama sonrası –el için eldiven, koltukaltı için plastik film şeklinde- örtücülerin kullanılması, antiperspiranların daha derine nüfuz etmesine yardım edebilir. Gece uygulamanın ardından, artıklar sabah yıkanarak temizlenir. Alüminyum klorid artıkları, yemek sodasıyla da nötralize edilebilir.
Antiperspiranların kullanım aralığı ihtiyaca göre belirlenir. Etkilerini yaklaşık bir haftada göstereceklerinden, bu sürede veya en azından 3-5 gün art arda, günde bir kez uygulanır. Sonra ara, aşamalı bir şekilde açılır: Mesela önce haftada ikiye, sonra haftada bire düşülür. Çoğu durumda, -ilk yüklemenin ardından- haftada bir kez kullanım yetebilir.
Metal içermeyen antiperspiranlar da vardır. Ama daha az etkindirler. Alüminyumla ilgili tedirginlikleri olanlar için seçenek olabilir. %10 formaldehit en bilinenidir. Özellikle avuç içi ve ayak tabanında yeğlenir. Alerji ve deride renk değişikliği yapabilmektedir.
Günlük pratikte antiperspiranlar çokça kullanılmasına karşılık, ister antiperspiran, ister deodoran, her ikisi de “deodoran” olarak ifade edilmektedir. Gerçekte, yukarıda ayrıntılı anlattığımız gibi, teri azaltanlar “antiperspiran”, şu veya bu şekilde mikroplarla savaşan ve/veya kötü kokuyu parfümlerle bastıranlar “deodoran” olarak tanımlanır. Piyasadaki bazı deodoranlar antiperspiran da içermekte yada bazı antiperspiranlar parfümlerle desteklenmekte ama tümü “deodoran olarak” adlandırılmaktadır. Bu ürünler, mumsu çubuk (stik), bilyeli başlık (roll-on), aerosol gibi farklı şekillerde müşteriye sunulmaktadır.

Kötü kokunun önlenmesi

Yazımızın başında nasıl oluştuğunu anlattığımız kötü kokuların önlenmesinde, -deodoran gibi- başka alternatiflere rağmen vazgeçilmez ve “olmazsa olmaz” olan, günlük temizliktir. Genel vücut temizliği yapılamasa bile, koltukaltı ve genital bölge temizliği günlük yapılmalıdır. Temizlik sonrası iyi kurulama, bakteri ve mantar gibi mikropların üremesi olasılığını azaltmaya katkıda bulunabilir.
Kötü kokulara - soğan-sarımsak, baharat, pastırma, et, yumurta, kafein, baklagil gibi- yiyeceklerin de katkı sağlayabildiğini belirtelim. Yardan mı serden mi vazgeçeceğiniz, size kalmış…

Terlemeye yönelik ilaçlar

Terlemeye ilaçların katkısı sınırlıdır. Terlemeyi azaltmada en çok kullanılan ilaçlar “antikolinerjik” denen, sinir sistemine etkili ilaçlardır. Bunlar terlemeyi kısmen azaltmakla birlikte –ağız kuruluğu, göz kuruluğu, görme bulanıklığı, çarpıntı, kabızlık, idrar tutukluğu gibi- pek çok yan etkiye sahiptir. Aşırı duygusal nedenlerin önde olduğu terlemelerde beta blokör denen –adernalin ve benzeri maddelerin etkilerini azaltan- ilaçlarla, yatıştırıcı özelliğe sahip benzodiazepin denen ilaçlar fayda sağlayabilir.

İyontoforez

Terle mücadelede bir başka yöntem, ciltten iyonize maddelerin verilmesi, yani iyontoforezdir. Tipik örneği, musluk suyuyla dolu bir kaba 10-20 mA doğru akım verilmesidir. Bu amaçla evlerde kişilerin kendilerinin kullanabilecekleri ve kliniklerde denetim altında kullanılabilecek, çok da pahalı olmayan cihazlar üretilmiştir. Terlemeyi azaltmadaki başarısı %85 dolayındadır. Etkisini nasıl yaptığı bilinmemekle birlikte, ter bezlerinde geçici blokaja neden olduğu düşünülür.
Uygulamanın kolay ve güvenilir olduğu kabul edilmektedir. Metal implantı ve kalp pili olanlarla gebelerin kullanmaları önerilmez. Elektrot temasının daha iyi olduğu avuç içi ve ayak tabanında daha başarılıdır. Koltuk altı için özel aparat geliştirilmişse de daha az etkilidir. Etkinliği için uzun zamana ihtiyaç vardır. Uygulamaya günde 20-30 dakika ile başlanır. Etkinliğin ortaya çıktığı ilk 10-15 seansın ardından, tedavi sıklığı azaltılır. Daha sonra da istenen etkinin devamı için –hastasına göre- her bir veya iki haftada bir idame uygulaması gerekir. Ciltte kuruluk ve çatlamalara neden olabilir. Bu durumda nemlendiricilerden yararlanılabilir.

Botoksla terlemenin tedavisi

Son yıllarda terlemelerin botoksla önlenmesi popüler hale gelmiştir. Ter bezine terleme sinyalini ileten asetil kolin salgısı Botulinum toksin A (onabotulinumtoxinA: Botox veya abobotulinumtoxinA: Dysport) ile bloke edilebilmektedir. Başarısı -%90’lar civarında,- hayli yüksektir.
FDA yalnız koltukaltı için Botoksa onay vermiştir. Ama avuç içi ve daha az sayıda ayak tabanına yapılmış uygulamalar da bulunmakta; uygulayıcılar iyi sonuç aldıklarını ifade etmektedir.
İyot-nişasta gibi bazı testlerle terlemenin yoğun olduğu alanların belirlenmesi, daha etkili uygulama olanağı vermektedir. Uygulamanın tek seansta gerçekleştirilmesi; etkisinin kısa sürede ortaya çıkışı önemli avantajlardır. Buna karşılık etki süresi 5-6 ay gibi geçici bir süredir. Bazen botoksa karşı antikor gelişip, sonraki seanslarda etkinlik azalabilmektedir (Dressler D. Clinical presentation and management of antibody-induced failure of botulinum toxin therapy. Mov Disord 2004; 19 Suppl 8:S92. -Dressler D, Wohlfahrt K, Meyer-Rogge E, et al. Antibody-induced failure of botulinum toxin a therapy in cosmetic indications. Dermatol Surg 2010; 36 Suppl 4:2182.) Bir başka sıkıntı, uygulamanın ağrılı oluşudur. Ancak bu ağrı, buz paketleri, soğutucu spreyler (kriyoanaljezi) veya yerel etkili uyuşturucular (anestetikler) ile giderilebilir. Avuç içi uygulamalarında, 2-5. haftalarda elde tenar çıkıntı kasında geçici güçsüzlük görülebilmektedir.

Terlemeye cerrahi müdahaleler

Şu ana kadar saydıklarımızdan sonuç alınamayan yada çok ciddi olgularda cerrahi müdahale yapılabilir. Eski yıllarda ter bezleri bıçakla kazınarak çıkarılmaktaydı. Derin izler bırakabilen bu yöntem sonraki yıllarda yerini daha az hasar veren “emici kazıma” ya (sakşın küretaja) bırakmıştır.
Son yıllarda en çok başvurulan cerrahî yöntem, terleme sinyali veren sinirlerin kesilmesi (sempatektomi)’dir. Bu üst üye terlemelerinde göğüs (torasik), ayak tabanı terlemelerinde bel (lomber) düzeyinde sinir kesisiyle gerçekleştirilir. Olguların bir bölümünde, sık olmasa da, telafi edici aşırı terleme (kompansatuar hiperhidroz) gelişebilmektedir. Ancak bu sıkıntı da sinirin kesilmesi yerine kliplenmesi; yan etki veya böylesi bir telafi edici aşırı terleme gelişenlerde klibin kaldırılmasıyla aşılmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder